09 Nisan 2024 - Salı

Erzurum’da Bir İrfan Mektebi: Ruhi Özcan* Yurdu

Soğuk memleket ortamında insanların yapacakları en güzel işlerden birisi eğitimle ilgilenmektedir.

Yazar - Mustafa ALTINSOY
Okuma Süresi: 14 dk.
441 okunma
Mustafa ALTINSOY

Mustafa ALTINSOY

-
Google News

Şehirler, sürekliliğin getirdiği birikimin bir neticesi olarak ortaya çıkar.

Anadolu’nun en kadim şehirlerinden biri olan Erzurum, geçmişten günümüze kültürel zenginliği, yiğit Dadaşları, sert iklimi, millî manevi değerlere bağlılığı ile tanınır. Sözüne güvenilir insanların yaşadığı bu şehir, taşıdığı misyonu ile Anadolu’nun her köşesinde insanına referans olacak bir isme sahiptir.

Soğuk memleket ortamında insanların yapacakları en güzel işlerden birisi eğitimle ilgilenmektedir. Bu açıdan transformasyon şehri olan Erzurum, eğitim alanında sürekli üretim halinde olmuştur. Erzurum, eğitimin her alanında “hazırlık kursu” gibidir. Ülkemizin her tarafından buraya üniversite okumaya gelenler, fakültesini bitirir, asistan olur, doktorasını alır almaz gözü yine başka şehirlerdedir. Birçok tanıdık sima aynı zamanda bir irfan şehri olan Erzurum’dan sadece geçmemiş, burada birçok hatıralar, izler bırakmıştır. Erzurum, misafir ettiği bu gençleri ilim, irfan ve Anadolu kültürüyle donatmıştır.

“Erzurum’a gelen ağlar, giden ağlar; karlı dağlarına varan ağlar.” derler.

Yurdun Açılma Süreci

1986 yılında İstanbul’da fakülteyi bitirdikten sonra Hakyol Vakfı’nın faaliyetlerini koordine etmek için memleketim Erzurum’a gönderildim. Daha önce bu koordinasyonu yapan Abdulhalim (Cengiz) Kamalı bey Erzurum’dan ayrılacağından beni bir yıllığına görevlendirerek, bir yıl sonra İstanbul’a geri gelirsin dediler. 22 yaşında, bir yıllığına bir kişi olarak gittiğim memleketim Erzurum'dan yurt müdürlüğü, öğretmenlik, yüksek lisans, ticaret, siyaset derken ancak 19 sene sonra, hanım ve çocuklarla altı kişilik bir aile olarak 2005 yılında tekrar İstanbul’a döndüm.

11 Ekim 1986 tarihinde Erzurum’a gelip çalışmaya başladım. O yıllarda İslam dergisinin yüz bine ulaşan tirajı nedeniyle tanınırlığı oldukça yüksek olduğundan koordine işlemlerini daha çok dergi üzerinden yürütüyorduk. Ancak faaliyetlerimizin büyümesi ve daha çok öğrenciye ulaşmak için daha büyük bir binaya ve yeni faaliyet alanlarına ihtiyaç olduğunu düşünüyordum.

Şehirde gezerken Cumhuriyet Caddesi’nin ortasında büyük bir binanın yeni bitirildiğini ve boş olduğunu gördüm. Binayı Vakıflar Bölge Müdürlüğünün yaptırdığını, Esadaş firmasının ise buranın tamamını kiraladığını duydum. Onların da binanın alt köşesini yazıhane olarak kullandıklarını, üst kısımla ilgili bir planlarının olmadığını öğrendim. O zamanki Esadaş’ın müdürlüğünü yürüten Yüksek İslam Enstitüsü mezunu Nurullah Köknar’ın bu işlerle ilgilendiğini söylediler. Nurullah Köknar’ı bulup bu binayı öğrenci yurdu olarak açmak istediğimi söyledim. Onun da tanıdığı Yüksek İslam’dan hocası olan Raşit Küçük’ten bahsettim. Sonuçta Raşit Küçük Hoca’nın referansıyla Cumhuriyet Caddesi’nin ortasında şimdiki Esadaş yazıhanesinin olduğu binayı kiraladık. Ancak binanın içine girdikçe bodrumuyla beraber yedi katli devasa binanın epeyce bir inşaat ve tadilat işleri olduğunu gördük. 1988 yılının yaz aylarında kiraladığımız binayı 1988 eğitim öğretim sezonuna yetiştirdik ve Ruhi Özcan Erkek Öğrenci Yurdu ismini vererek açıp öğrencileri almaya başladık.

Erzurum Üniversitesi İlahiyat Fakültesinde öğretim üyesi olan Ruhi Özcan Hoca, 1986 yılında trafik kazasında rahmetli olmuştu. Öğrencileri, Erzurumlular, herkes kendisini çok seviyordu. O zaman Erzurum’da istişare ettiğimiz hocalar, Ruhi Özcan isminin bu yurda verilerek hem isminin yaşatılacağını hem de Erzurum'da muhafazakar kesimlerin hepsinde yurda karşı sempati ve ilgi oluşacağını söylediler. Yurt, Hakyol Vakfı’nın Erzurum’daki bilinirliğini ve faaliyetlerini artırırken öğrenci yurdu ihtiyacını karşılaması açısından da büyük bir boşluğu doldurdu. Yıllar içinde yurdumuz şehir halkı tarafından sahiplenilerek gözdeleri olmuş ve öğrencilerimiz Erzurum’daki aileler tarafından Ramazan’da iftara çağrılır hale gelmişti.

Açılış merasiminde ilk olarak binanın dış kapının önünde duayı Müftü Bey, hoş geldiniz konuşmasını Erdal Güzel yapmıştı. Daha sonra yurdun en üst kat salonunda devam eden programda ilk konuşmayı Mehmet Koçak Sağıroğlu yapmıştı. Zamanın Erzurum Milletvekili olan İsmail Köse, Vali Yardımcısı, Belediye Başkanı, İl Millî Eğitim Müdürü, İl Emniyet Müdürü ile üniversiteden hocalar ve İstanbul'dan gelen davetliler de katıldı.

Muaz Rasim Koç ile açılış merasimi ve gelenlerde ilgilenmekten dolayı o gece ancak saat 02 civarında Yenişehir'deki aynı apartmanda oturduğumuz eve gittik. İkimizde dairelerin zilleri uzun uzun çaldığımız halde kapıları açan olmadı. Çünkü; hanım ve çocuklarımızı akşam geç geliriz diye ailecek görüştüğümüz Yunus Emre Mahallesi'ndeki İbrahim Günbeyi’nin evine bıraktığımızı bile unutmuştuk.

Yurdun Kuruluşunda Sermaye Bulma Çalışmaları

İstanbul’daki Hakyol Vakfı genel merkezi ile görüştüm. Raşit Küçük Hoca, İstanbul’daki Erzurumlu ileri gelenlerle irtibata geçti. İstanbul’da rahmetli hafız Abdulkadir Polat’ın evinde toplanan altı-yedi kişiden her biri açılacak yurdun bir masrafını karşılamayı üstlendi. Hafız Abi de yurdun bütün ranza masraflarını üstlendiği gibi sonra da yardımlarına devam etti. Ayrıca Hakyol Vakfı genel merkezi, yurdun bazı temel masraflarını karşıladı. Arkadaşlar yurdun tadilat-tamirat hazırlığı ile uğraşırken ben de İstanbul’da Süleymaniye Camii’nin etrafındaki bütün madeni eşyacıları gezdim. Oradan yurt için kimi tencere, tava verirken, kimi kap kacak olmak üzere dükkânlardan epeyce bir mutfak malzemesi topladım. Dolayısıyla yurttaki çatal, kaşık ve tabldotların hepsi farklı yerlerden toplanarak alındığı için hiçbiri diğerine benzemiyordu.

Geriye dönüp baktığımda 24 yaşında olağanüstü bir cesaretle önemli bir bu sorumluluğun altına girmişim. Belki şimdi aynı cesareti gösterip böyle bir şeyin altına giremem. “Çok tecrübeli olmak, gelişimin önündeki en büyük engeldir.” derler. Demek ki bazen tecrübesiz olmak da yeni gelişmelerin önünü açabiliyor.

İlk günler yemekhane tam olarak hazır olmadığı için Güven Lokantası ile anlaşılıp öğrencilere verilen fişler ile yemek yemeleri sağlandı. Bina yapılırken otel olarak düşünüldüğü için en alt katında bir mutfak teşkilatı da yapılmıştı. Ancak altta yemek pişirip en üst kata çıkarmak oldukça zor olduğu için bir süre sonra Esadaş’la da anlaşarak mutfak da Esadaş’ın pastahane yapmış olduğu dükkâna katıldı. Bize yurdun en üst katında ayrı bir mutfak yapıldı, masrafını da onlar karşıladı, biz de rahatlamış olduk. Katlar arasındaki ek asansör kurma işini sonradan Yakutiye belediye başkanı olan Fahrettin Atınç üstlenmişti. Dolayısıyla yemeğin aşağıda pişirilip yukarıya çıkarılma telaşı/derdi de bitmiş oldu.

Yurtta genellikle mali olarak sıkışıklığımız olduğundan borçtan harçtan kurtulamazdık. Zaman zaman hayırseverlerden yardımlar alıp desteklerini görürdük. Okur Gıda (İsmail Okur), Şahap Payveren ve kardeşleri, Dolar Mobilya/Karabacak kardeşler, Kavafların içinde gıda toptancılığı yapan Halil Aydemir (şimdi hadis profesörü olan Halis Aydemir’in babası), Naci Elmalı kardeşler, Tahir Cinisli ve kardeşleri, Baltacı Ticaret/Zafer Baltacı, Erzincan kapıdan manav Necip Amca, Yeşilyurt Gıda’dan Habip Bey, Ali Kesenek ve Erzincankapı da Güven Lokantası yurttaki öğrencilere yardımcı olan, gıda malzemesi bağışlayan, bize destek veren, maddi ve manevi desteklerini esirgemeyen hatırladığım ilk isimlerden bazıları.

Kurban bayramlarında öğrenciler memleketlerine gitmezdi. Onlarla Erzurum merkez, ilçe ve köylerinden yurt yararına kurban derisi toplardık.

Yurda çoğunluğu tıp ve ilahiyat fakültesi öğrencisi olmak üzere her fakülteden mülakatla, öncelikle referanslı gelen öğrencileri aldık. 120 öğrenci kapasiteli yurt her sene genelde dolu olurdu. Öğrenciler sabah namazı ile beraber kaldırılır, cemaatle toplu olarak namaz kıldıktan sonra işrak vaktine kadar dua kitabı Evrad-ı Şerif okunurdu. O yıllarda Erzurum Üniversitesinin değişik fakültelerinde öğrenim gören bu öğrencilerimizin şimdi ülkenin her tarafında izlerini sürekli görüyor, haberlerini duyuyoruz. Bu arkadaşlarımızın pek çoğu akademisyen, doktor, öğretmen olarak; bazı arkadaşlarımız da siyasetçi, millî eğitim müdürü, sağlık müdürü, rektör ve dekan olarak önemli idari görevlerde bulunup ülkemize hizmet etmektedirler.

yurt.jpg

Yurtta kalan bazı öğrencilerle yurdun giriş kapısında

Yurt İdaresi

Vakıflar, ilk kiralayandan başkasını muhatap kabul etmediği için yurdu resmi olarak İsmail Aydın üzerine açmıştık. Ben 3 yıl kadar yurdun müdürlüğünü üstlendim. Öğretmenliğim çıkınca bıraktım. Müdür yardımcılığını İlahiyat Fakültesi mezunu Adnan Taş, idari işleri ise son sınıfta okuyan öğrenci arkadaşlardan rahmetli Hüseyin Akçam yapmışlardı. Yurdun açılışında ve sonraki süreçte eczacı Erdal Güzel’in büyük emeği ve katkıları oldu. İdare amiri olarak da Erdal Güzel’in referansıyla gelen, kendisini ilk defa orada tanıdığım Azmi Demirbağ, muhasebe işlerini işletme mezunu Hüseyin Kızılyer’e emanet etmiştik.

Yurdun açılışında ve sonraki dönemde birçok öğrenci arkadaşımızın da emeği geçmişti. Hepsi ajandalarımda yazılı. Hüseyin Akçam, Adnan Taş, Muaz Rasim Koç, İrfan Aslan, Erdoğan Taş, Nurullah Yücel, Adem Demircioğlu, Hüseyin Bekmez, Abdullah Işık en çok emeği geçen arkadaşlardan bazıları.

Not : Milli Eğitim Müdürlüğü yaptığım yıllardaki resmi protokol krizlerinden bilirim; isim saymak bazen sıkıntılara yol açabiliyor. Bazıları isimlerinin zikredilmesini istemezken bazıları ise neden ismim yok diye gönül koyabiliyor. Bu nedenle yazıda ismi geçen veya unuttuğum için ismi geçmeyen bütün arkadaşların hoşgörülerine sığınıyorum.

metin, mektup, harf, kağıt, mürekkep içeren bir resimAçıklama otomatik olarak oluşturuldu

Yurt Yönetim ve Danışma Kurulu Heyeti; İnşaat Mühendisi merhum Mehmet Koçak Sağıroğlu, Eczacı Erdal Güzel, Avukat Lütfü Esengül (sonra Devlet Bakanı oldu), Doçent Doktor Mustafa Paç, Eczacı Behçet Kobanoğlu’ndan oluşuyordu.

Yurtta çeşitli seminer ve konferanslar düzenlenirdi. Hatırlayabildiğim kadarıyla İhsan Tetikçi, İsmail Demir, Musa Köseoğlu, Nedim Urhan gibi öğretmenler, gazeteci-yazar Talat Uzunyaylalı ya da o tarihlerde Erzurum’daki üniversitede çeşitli kademelerde görev yapan şimdi hemen hepsi profesör olan hocalardan (alfabetik sırayla) Ekrem Yıldız, İbrahim Erol Kozak, İhsan Süreyya Sırma, Lütfullah Cebeci, Mustafa Ağırman, Nazif Şahinoğlu, Necati Kara, Nurullah Genç, Osman Türer, Sadık Kılıç, Sebahattin Yılmaz, Selahattin Kıyıcı, Yunus Kaya, Zeki Çıkman gibi birçok değerli isim yurtta seminerler vermiş, sohbetler yapmıştı.

adam, insan, insan yüzü, giyim, kişi, şahıs içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu

Mustafa Ağırman Hoca yurtta bir seminerde

adam, insan, giyim, insan yüzü, kişi, şahıs içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu

Nurullah Genç Hoca yurtta bir seminerde

Ayrıca Erzurum’un ileri gelen hocalarından Halis Emek Hoca, Eşref (Ağgül) Hoca, Veli Velioğlu Hoca ve Necati Kara Hoca periyodik olarak yurtta sohbetler yapar, gençlere manevi eğitim vererek adeta ikinci bir görünmeyen üniversite bitirmelerine yardım ederlerdi.

metin, el yazısı, kağıt, kitap içeren bir resimAçıklama otomatik olarak oluşturuldu

Ajandama yazdığım notlardan birinde seminer programları…

Erzurum dışından da rahmetli Lütfi Doğan Hoca, Hakyol Vakfı Mütevelli Heyet Başkanı Özkan Göksal, Yazar Mustafa Yazgan seminer veren ve ziyaret eden isimlerden bazılarıdır. Yazar Mehmet Akif İnan’ı da Erzurum’a Tasavvuf konulu bir panel için davet etmiştik. Paneli Mustafa Ağırman yönetmiş, Nazif Şahinoğlu ve Akif İnan konuşmacı olarak katılmışlardı. Panelden sonra ertesi gün sadece yurtta kalan öğrencilere özel sohbet yapılmıştı.

insan yüzü, giyim, kişi, şahıs, adam, insan içeren bir resimAçıklama otomatik olarak oluşturuldu

Mustafa Yazgan’ın seminerinden sonra bir anı

Rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu, 1993 yılında MHP’den ayrılmış, parti kurma çalışmaları sırasında bir Ramazan ayında Erzurum’a gelmişti. O sırada yurdu da ziyaret ederek hem öğrencilere hem de dışarıdan gelenlere -adını da BBP diye telaffuz ederek- kurmayı düşündüğü partiyi ve düşüncelerini aktaran bir seminer vermişti.

Muhterem Es’ad Coşan Hocaefendi, 1989 yılının Kasım ayında uçakla Erzurum’a eşiyle birlikte geldiler. Üç günlük yoğun bir program oldu. Bir gün akşam Ruhi Özcan Yurdu’nun en üst katında hem öğrencilere hem dışarıdan gelenlere sohbet yaptı. Tüm yemek masalarını kaldırarak gelenlerin sığabileceği şekilde 250-300 kişiye yer açmıştık. Ayrıca Es’ad Hoca’mız Üniversite Camii’nde cuma günü bir vaaz verdi. Karaköse Camii’nde sabah namazından sonra vaaz edip gençlerle de sohbet etti. Camiden çıkarken de o zaman Karaköse Camii’nin imamı Veli Velioğlu hocamıza “Bu gençleri size emanet ediyorum.” dedi. Bu söze istinaden Veli hocamız hâlâ emanete sahip çıkılıyor.

Not: O zamanlar reklam olmasın diye fotoğraf çektirmeyi pek hoş karşılamadığım için olsa gerek Erzurum’da bulunduğu süreçte hep refakat ettiğim halde Es’ad Hoca’mızla beraber de hiçbir fotoğrafımız yok.

#
Yorumlar (0)
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Tüm Yazıları