Zorunlu Eğitim Sorunlu Eğitim Oldu
Aynen “İstanbul Sözleşmesi” adı altında süslü püslü ifadelerle çıkarılıp ülkenin başına bela edilen, sonradan herkesin “Bu yasayı kim çıkardı?” diye birbirinin yüzüne baktığı, milletin başına bela edilen “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği” projesindeki gibi ülk
Mustafa ALTINSOY
-Ülkemizde, şu anda 4+4+4 şeklinde uygulanan 12 yıllık zorunlu eğitim çıktığında İl Millî Eğitim Müdürlüğü yapıyordum. O günlerde ilimize gelen zamanın Talim Terbiye Kurulu başkanıyla baş başa kaldığımızda “Sayın Başkanım; bu zorunlu eğitim yasası nasıl çıktı? Biraz mahsurları olabilir. Mesela; ilkokul 4, ortaokul 4 yıl olması sıkıntılara yol açabilir. Çünkü çocuk daha ilkokuldaki dönemini, çocukluğunu yaşayamadan orta kısma geçip bir öğretmenden çıkıp 7-8 belki daha fazla öğretmenle muhatap olacak, Sıkıntı olmaz mı? Ayrıca lisenin mecburi olması da ayrı bir garabet.” demiştim. Talim Terbiyeli Kurulu başkanı bana; “Müdür Bey, vallahi 12 yıllık zorunlu eğitimin çıktığını ben de eve gittiğimde televizyondan öğrendim.” “Peki, nasıl oluyor?” dedim. “Mecliste milletvekilleri kabul edince biz de mecburen ona uyum sağlayacak şekilde tedbirler almak zorunda kaldık, yani kucağımızda bulduk.”
Aynen “İstanbul Sözleşmesi” adı altında süslü püslü ifadelerle çıkarılıp ülkenin başına bela edilen, sonradan herkesin “Bu yasayı kim çıkardı?” diye birbirinin yüzüne baktığı, milletin başına bela edilen “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği” projesindeki gibi ülkemizde yasaların nasıl çıktığına bu da ayrı bir örnek.
Sonucu iyi düşünülmeden, siyasi çekişmeler ve çeşitli mülahazalarla, belki de iyi niyetlerle çıkarılan 12 yıllık zorunlu eğitim üzerinden 12-13 yıl geçti, ilk mezunlarını verdiler. Ancak zorunlu eğitim, sadece diplomalı insan sayımızı artırdı, ancak birçok açıdan sorunlu eğitim haline geldi.
En başta okumak istemeyen veya istidadı olmayan ya da başka alanlara yeteneği olan insanlar, 12 yıllık mecburi eğitime tabi tutarak eğitim sistemimizi rayından çıkardığı gibi gençlerimizi de yoldan çıkarmanın aracı olmuştur. Lise eğitimi zorunlu hale getirildikten sonra iş çığırından çıkmış, okumak istemeyen birçok genç, dört yıl okullarda tutularak okullarda disiplin ve düzen bozulmuş, öğretmenlerimizin sınıf hâkimiyeti kaybolmuştur. Sınıfta hocaya saygı kalmadığından öğretmenler ders dinlemeyen, başına buyruk bir nesil ile uğraşmaktadır. Hocaların hiçbir yaptırım gücü kalmamış, en iyi öğretmen öğrenciyi memnun eden, yani dümen suyuna giden öğretmenler haline gelmiştir. Bu arada gerçekten okumaya istidadı olanların da hakkına girilmektedir.
Zorunlu eğitimin pedagojik açıdan da çocuklarımızın ruhsal ve bedensel gelişimine olumsuz etkileri olmuştur. “Lise çağındaki gence çocuk muamelesi yapıldığından maalesef o da kendisini çocuk görmekte ve çocuk gibi davranmaktadır. Yetkin olmak yerine lisede ailelere yükü olan gençlere dört yıl daha çocuk muamelesi yapılarak aileye ek yük getirmiştir. Hâlbuki onlar ergenlik dönemine girdiğinden onlara yetişkin muamelesi yapılırsa onlarda yetişkin gibi davranacaklar, davrandıkları gibi düşüneceklerdir.” (1)
Liseyi bitiren de “ben üniversiteye gideceğim” modunda olduğu için üniversite sınavlarına hazırlanmaya başlamış; hazırlık süreci, üniversite derken anne baba çalışarak çocuğun eğitimi için 8 yıl daha uğraşmak, imkânları zorlamak durumunda kalmıştır.
Zorunlu eğitimle, okumak isteyen veya istemeyen herkes 6 yaşından 18 yaşına kadar eğitim görüyor. 18 yaşından sonra hiç kimseye bir meslek öğretemezsiniz. Okullaşma arttı, ancak işsizlik de arttı. Sanayici, çalıştıracak çırak kalfa bulamazken, herkes ara eleman ve yetiştirmek üzere eleman bulamıyor. Bu açığı şimdilik Suriyeli, Afganlı ve diğer değişik milletlerden yabancılar ile sağlıyoruz. Zorunlu eğitim yerine, ortaokuldan sonra bir mesleğe yönelterekkabiliyetlerin ortaya konulduğu, mesleki bilgi ve birikimin hâkim olduğu, nitelikli iş gücünün yetiştirildiği bir eğitim sistemine geçiş yapılmalıdır.
Zorunlu ve genel eğitimin zararlarından birisi de yetenek öldürme, yetenekli öğrencilerin ortaya çıkarılamaması şeklinde tezahür etmiştir. İnsanlar, mutlaka yeteneklerine göre sınıflandırmak zorundayız. Bu yetenekleri de kendi içinde sınıflandırmalıyız. Herkes kendi kabiliyetiyle orantılı eğitim aldığında sanayinin, iş gücünün doğru bir şekilde karşılanarak erken yaşlarda iş gücüne katılım sağlanması ile genç dinamik nesil heba edilmemiş olacak. Her çocuk kendi ilgi alanı ve yeteneği doğrultusunda “Hiçbir balık uçmaya, hiçbir kuş yüzmeye zorlanmaz.” ilkesince bütün öğrencilere aynı dersler okutulmamalı.
Zorunlu eğitim beraberinde yeni öğretmen ihtiyacı doğurmuş öğretmen sayısı artırılarak bütçeye yük getirmiştir. Diğer taraftan her yerde rastgele açılan eğitim fakültelerinden çok iyi yetişmeyen, kendilerinin temel sorunlarını halledemeyen öğretmenler, lise çağındaki delikanlı çocuklar karşısında sınıf hâkimiyetini sağlayamarak yetersiz kalmışlardır. Ayrıca yeni bina, laboratuvar araç-gereç, fiziksel alan ve donanımlara ihtiyaç duyularak yine bütçemize ek yük getirmiştir.
“Eğitimimizin önündeki en büyük badirelerden biri, yapageldiğimiz zorunlu ve genel eğitimdir. Bunun üç büyük zararı; toplumsal gelişmeyi sağlama kabiliyetinin olmaması, para ve yetenek israfıdır. Avrupa ülkelerine bakarak, onların bu tür bir eğitimle geliştiğini sanmamız bir yanılgıdır. Çünkü bu ülkeler, tarihteki gelişmiş ülkelerin yaptığını yaptılar, yani yeteneği yöneterek geliştiler. Avrupa’nın farkı buna sömürgeciliği de eklemesidir. Zorunlu ve genel eğitimin esas amacı katkı değil, var olanı korumak yani muhafaza etmektir. Bunun için ya bir ideolojiyi aşılar ve bunu denetler ya da daha önce başlatılmış olan statükonun bekçiliğini yapar.” (2)
Sınav ve diploma odaklı eğitimden üretim odaklı eğitime geçmek zorundayız. Diploma, eskiden her kapıyı açan altın anahtardı ama şimdi neredeyse hiçbir kapıyı açmıyor. Liseyi bitiren genç, çırak olmak istemiyor. Şu an iyi ustalar, birçok üniversite mezunlarından daha çok kazanıyor. İşsizlik sıralamasının en tepesinde diplomalılar geliyor. Herhangi bir alanda yetkinliğiniz yoksa iş bulma şansınız yok gibi. “Çocuklarımız, Ahilik teşkilatında olduğu gibi erken yaşta hem ticaretin hem de hayatın içine girerek usta-çırak yöntemiyle yetişerek toplumda sorumluluk sahibi olmasını sağlamalıyız. Batılıların yüzyıl önce dayattığı ve kendi paradigmalarını aşılamaktan başka bir fonksiyonu olmayan bu zorunlu ve genel eğitimle insanımızın ve gayretimizin israf edilmesine son vermeliyiz.” (3)
Sonuçta, 12 yıllık sürede istenilen gençlik yetişmediği gibi sınav sonuçlarında matematikten 40 soruda ortalama 7, fen bilimlerinde 20 soruda 3.4, Din kültüründe 6 sorudan ortalama 1.2 gibi doğru sonuçlarla karşılaşmaya başladık.
Kanaatime göre zorunlu eğitim; 5 yıl ilkokul, 3 yıl ortaokul şekilde yeterlidir. 4 yıl lise eğitimi zorunlu olmaktan çıkarılmalıdır. Ortaokulda hazırlanacak kişisel karakter ve kapasite raporları ile çocuğun lise eğitimine devam edip etmeyeceği puanlama ve gözlem değerlendirme sonucu belli olmalı. Okuyamayacak çocuklar zorlanmamalı. Yeteneğine göre mesleki kurslara ya da meslek liselerine yönlendirilmelidir. Diğer taraftan ortaokuldan itibaren açık öğretim hakkı verilmelidir. İsteyen örgün eğitime devam eder isteyen dünyada hızla yayılmakta olan ev okulu yöntemiyle açıktan devam edip devletin yapacağı sınavlara girerek diplomasını alabilmelidir.
Anaokulu bile mecburi tutulmamalıdır. Çünkü büyükşehirlerde çalışan aileler zaten kendi ihtiyaçlarını doğrultusunda çocuklarını anaokullarına ya da okulöncesi eğitim kurumlarına vermektedir. Küçük ilçeler ve köylerde çocuklar, ebeveynler ile daha fazla vakit geçirmek yerine zorla okullara götürülerek belli dayatmalarla eğitim sisteminden geçirilmesinin uygun olmadığını düşünüyorum. Okul öncesi dönemi her alanda kritik öneme sahiptir. Bu yaşlarda anne baba, kendi çocuğunu yetiştirme fırsatı bulmalıdır.
Mustafa Altınsoy
31 Temmuz 2024
- Halil İbrahim Er, Liseleri Kaldıralım
- Prof. Dr. İsmail Aydoğan, Zorunlu ve Genel Eğitimin Yükü
3. Önder Güzelarslan, 14.07.2024, Zorunlu Eğitim