17 Nisan 2024 - Çarşamba

Bu da Benim Seçim Yazım Olsun

Selçuklu veziri, engin deha sahibi Nizamülmülk, medreselere çok para harcıyor, yatırım yapıyor diye Sultan Melikşah’a şikâyet edildiğinde “Efendim, askerlerimizin attığı ok en fazla 100 metre, 300 metre ileri gider ama benim açtığım medreselerden (o zaman

Yazar - Mustafa ALTINSOY
Okuma Süresi: 11 dk.
527 okunma
Mustafa ALTINSOY

Mustafa ALTINSOY

-
Google News

“Eğer şehri imar ederken nesli ihmal edersen, bir gün ihmal ettiğin nesil, imar ettiğin şehri târumâr eder!” (Bilge Mimar Turgut Cansever)

31 Mart 2024 seçim sonuçlarıyla ilgili olarak siyasi, sosyal ve eğitim açılarından pek çok değerlendirmeler yapıldı. Maarifin Sesi sitesinde de Memiş Okuyucu, eğitim sisteminin seçim sonuçları üzerine etkilerini dile getiren “Bu Seçimin Gerçek Galibi Eğitim Sistemidir!” isimli makalesinde eğitim sisteminin bizim açımızdan sıkıntılarını dile getiren çarpıcı ve güzel bir yazı kaleme aldı.

Seçimin sonucunu, yaş aralığı 18-25 olan ve üniversitelerde okuyan Türkiye’nin en büyük partisi diyebileceğimiz, yaklaşık 8 milyonluk öğrenci kitlesi belirledi. Yani AK Parti iktidara geldiğinde en büyüğü 3 yaşında ve daha sonra doğup büyüyen, yetişen bu gençler seçimin sonucunu belirlediğine göre bu gençleri yetiştiren eğitim sistemimizi sorgulamamız gerekiyor.

Eskiden köy enstitüleri dinsiz imansız nesil yetiştirecek gibi şeyler çok anlatılırdı. Köy enstitülerinde belki dini hassasiyetler noktasında bazı duyarsızlıklar olduğu söylenebilir. Ancak benim araştırdığım ve mezunlarından tanıdığım kadarıyla köy enstitülerinden yetişenlerde en azından vatanperverlik endişesiyle hasbi duygular ve idealizm oldukça yüksek boyutta olduğu söylenebilir. Son 20-30 yılda küresel dayatmalar sonucu iktidarda olduğun halde, sana rağmen öyle bir eğitim sistemi uyguladılar ki, gelinen noktada Türkiye’nin her tarafı, her alan köy enstitülerinde vermek istenilenden daha fazla olarak istedikleri gibi bir nesil yetiştirdiler. Şu anda yetişen çocuklarımızın kahir ekseriyetinin hiçbir idealizmi, yerli ve millî hassasiyetleri olmadığı gibi kendi ülkeleri için savaşmayı bile göze almak istemedikleriyle ilgili araştırmalar görüyoruz.

 

Eğitim sistemimizin baş aktörü de en önemli bileşeni de öğretmendir. O nedenle bu nesli eğiten öğretmenlerin yetiştirmesini temelden ele almamız gerektiğini özellikle vurgulamak istiyorum. Öğretmen Yetiştirme Genel Müdürlüğü asli işi olan; idealist yerli ve millî düşünen öğretmenler yetiştirmek için planlamalar yapması, devletin de bu konuyu üst bir akılla beka sorunu görerek ele alması gerekiyor. Bunun için 20 en az yıllık süreç gerektiğini daha önce (https://www.maarifinsesi.com/mebin-en-buyuk-sorunuogretmen-yetistirme-idealimiz/) yazmıştım. 20 yıllık bir iktidar olmak, hiçbir lidere, hiçbir partiye, hiçbir hükümete kolay kolay nasip olmaz. Maalesef bu 20 yıllık süreçte kendimizden korkar bir şekilde “Hele zamanı değil” denilerek bu yapılamadı. O zaman ne zamandı bilmiyorum. Görevdeyken bazı projeler yaptığımda “Hoca’m, şimdi zamanı değil” diye hep ötelendik, ötekileştirildik. Söylediklerimiz aleyhimize delil gibi kullanıldı. Mesela; bir taraftan gençleri teknolojik bağımlılıktan kurtaralım derken diğer taraftan tablet dağıtmanın zararlı olduğunu, toplumsal cinsiyet eşitliği projesinin (İstanbul Sözleşmesi) toplumumuzu bozma projesi olduğunu vb… en üst düzey yöneticilere söyledim. Ama en sonunda fikirlerimizi rahat ifade etmeye çalıştığımız için uyumlu çalışamıyoruz diye görevden uzaklaştırıldık.

İlla karşı mahalleden Abbas Güçlü’nün yazması ya da bir yere toslamamız mı gerekiyor. “Bizim Oğlan” yazınca olmuyor mu? Hadi tosladık, vakit geçmiş değil, şimdiden öğretmen üzerine odaklanıp tedbirler alalım. Konuyla ilgili bundan 2 sene önce yazmış olduğum “Öğretmen yetiştirme ve öğretmeninin önemi” ile ilgili yazımı tekrar paylaşarak bu perspektiften tekrar okunmasını tavsiye ediyorum.

MEB’in En Büyük Sorunu: (Öğretmen yetiştirme idealimiz)

 

Eğitimin öğrenci, okul, fiziki donanım, teknoloji ve öğretmen gibi birçok bileşeni vardır. Son yıllarda ülkemizde fiziki bakımdan çok güzel okul binaları ve büyük yatırımlar yapıldı, sınıflardaki öğrenci ortalamaları düşürüldü. Pek çok alanda sağlanan önemli teknolojik yenilik ve gelişmelerin yanında tabletler dağıtıldı.

Getirilen bu teknolojik yeniliklerin ve uygulamaların nerede, nasıl kullanılacağını; nasıl kullanılmasının daha faydalı olacağını çocuklarımıza anlatacak, uygulayacak, onları yönlendirecek, alınacak nihai kararları ve değişiklikleri yorumlayacak olan kişi eğitimin en önemli bileşeni olan öğretmenlerdir. Müfredat çok iyi hazırlanmamış olsa bile öğretmenlerimiz iyi yetiştirilmiş, idealist ve donanımlı ise konuları sağlıklı bir şekilde yorumlayarak öğrencileri doğru yönlendirebilir. Bu yüzden Millî Eğitim Bakanlığı olarak en önemli meselemizin “öğretmen yetiştirme” konusu olduğunu düşünüyorum.

Öğretmen yetiştirme işi devletimizin beka sorunudur.

Öğretmen yetiştirme konusu, devletimizin beka meselelerinden biridir. Nasıl sınırlarımızı korumak için, güvenlik stratejileri, asker yetiştirme ön planda ise devletin içerideki ve dışarıdaki sınırlarını korumak için de eğitimin en önemli bileşeni olan öğretmen yetiştirme konusu fiziki donanımlardan daha ön planda olmalıdır. Bu nedenle öğretmen yetiştirme konusu; devlet yetkilileri tarafından ülkenin kültürel savunması, güvenlik ve beka meselesi olduğu için millî, yerli, stratejik politika olarak düşünülmeli ve tesadüfe bırakılmamalıdır.

Selçuklu veziri, engin deha sahibi Nizamülmülk, medreselere çok para harcıyor, yatırım yapıyor diye Sultan Melikşah’a şikâyet edildiğinde “Efendim, askerlerimizin attığı ok en fazla 100 metre, 300 metre ileri gider ama benim açtığım medreselerden (o zamanki üniversiteler) atılan ok bin yıl ötesine gider.” demiştir. Melikşah da vezirini takdir ederek eğitim konusunda yaptığı yatırımlarda onu serbest bırakmıştır.

Kanaatime göre Millî Eğitim Bakanlığı’nın en temel iki birimi Öğretmen Yetiştirme Genel Müdürlüğü (ÖYGM)  ile İnsan Kaynakları Genel Müdürlüğüdür. Yani yetiştirdiğimiz insanı doğru bir şekilde yetiştirmek, doğru yerleştirmek ve yönetmek.  Bu nedenle (ÖYGM) sadece öğretmenlerimizin yaz tatillerinde veya eğitim süreci içinde hizmet içi eğitimleri ile uğraşmaktan öte, öncelikli öğretmen yetiştirme konusunu yeniden ele alarak uzun süreli, kalıcı çalışmalar ve yatırımlar yapmalıdır.

Hz. Ali, “Bana bir harf öğretenin kölesi olurum.” derken, gençliği emanet ettiğimiz stratejik ve güzel görevler icra eden öğretmenlerimizi yetiştirme konusunu ne kadar önemsiyoruz? “Hiçbir şey olamıyorsan öğretmen ol” ya da “En çok istihdam alanlarından birisi öğretmenliktir” anlayışıyla eğitim fakültelerine giden öğretmen adaylarıyla Türkiye yüzyılına hitap edemeyiz. Vizyonsuz ve misyonsuz bir eğitimden geçen, günlerinin çoğunu kafelerde geçirerek mezun olan öğretmen adaylarıyla ülkemizin geleceğini emanet edeceğimiz, ufku açık, donanımlı nesiller yetiştiremeyiz. Öğretmen yetiştirme konusunda ilk etapta yapılacak beş, on ve yirmi yıllık güzel projeksiyonlar ve planlamalarla Türkiye’nin de önü açılabilir.

Ne zaman “Benim evladım öğretmen olsun” denirse Türkiye düzelir.

Cumhurbaşkanı, vali, imam, sanatçı, esnaf, doktor, hâkim… Her kademedeki bireyi, kısaca toplumu yoğuran ve tüm ebeveynleri de yetiştiren öğretmenlerdir. Dolayısıyla öğretmenler, yeterli vizyon ve amaca sahip olduğu gibi en az onlar kadar belli yeteneklere, zekâya ve beceriye sahip olmalıdır. Öğretmenlik mesleğinin tercih edilmesi, çekiciliğinin olması için ehemmiyeti, değeri, devlet tarafından kendilerine verilecek maddi ve manevi itibarlarının artırılması ile toplumdaki yeri de sağlam temellere oturtulmalıdır. Öğretmenin meslek olarak saygınlığının artırılması için asgari gelir düzeyi bunların ortalamasından, bir hâkim ve doktordan aşağı olmamalıdır. O nedenle “Veliler ne zaman benim evladım doktor olsun, mühendis olsun ile beraber öğretmen olsun, hatta özellikle öğretmen olsun” demeye başlarlarsa Türkiye o zaman düzelir.

Öğretmen yetiştirme tesadüfe bırakılmamalıdır.

Polis, asker alırken dikkat ettiğimiz kadar öğretmen adayı alırken de daha baştan seçici olmak gerekiyor. Öğretmenliğe yatkın, fiziki olarak konuşması düzgün, idealist, yaptığı işi, bir vatan savunması ve ibadet gibi gören idealist gençler seçilmelidir. “Geçmişte çok başarılı öğrenciler yetiştiren bir oldubitti ve sudan gerekçelerle kapatılan Fen Liseleri ayarındaki Anadolu Öğretmen Liseleri yeniden açılmalıdır. Ortaokul son sınıfta yapılacak çeşitli yetenek testleri sonucunda öğretmenliğe istidadı, hevesi, kabiliyeti olan lider tipler tespit edilip Öğretmen Liselerine yönlendirilmelidir. Bu okullarda yukarıda dile getirdiğimiz idealler doğrultusunda daha lisede ülkenin kalkınmasının yolunun eğitimden geçtiğinin bilincinde olan misyon ve vizyon sahibi öğretmen adayları hazırlanmalıdır. Ülke savunması ve geleceği için ideali, isteği, ufku ve hedefi olan öğretmen adayı gençler eğitim fakültesine yönlendirilmelidir. Rol modeli olabilecek donanıma sahip, şovmen ve şovenist olmadan, ülkeyi kurtaracak insan olarak kendisini görecek bu gençlerin önüne eğitimde “Kızılelma hedefleri” konulmalıdır.

Bu nedenle öncelikle öğretmen yetiştirmeye kaynak teşkil eden fakülteler her yerde açılmamalıdır. Eğitim fakülteleri de üst bir akıl ve istişare ile bu anlayış içinde yeniden dizayn edilmelidir. Bu fakültelerde görev alacak öğretim üyeleri de maddi kaygıları olmadan ders dışında da bu öğretmen adaylarını eğitecek, misyon sahibi, yerli maarif anlayışına sahip idealist hocalardan seçilmelidir. Gerekirse sadece “EĞİTİM ÜNİVERSİTELERİ” kurularak ders programları Eğitim, Kültür ve Ahlak konuları temelden, yerli ve millî anlayışla yeniden ele alınarak, misyon ve vizyon sahibi öğretmen adayı yetiştirecek müfredat geliştirilmelidir.

Buraya gönderilen öğrencilere de önemli idealler yüklenerek Nurettin Topçu’nun ifadesi ile “Sınıfa, mabede girer gibi girdim.” anlayışında, yaptığı işin önemini kavrayan, öğretmen kadrosu yetiştirilirse Türkiye 20 yılda eğitimde kendisini çok iyi noktada bulabilir. 20 yıl da bir devletin ömründe çok uzun süre değildir. Nitekim son hükümet, yaklaşık 20 yıldır iktidarda bulunmaktadır.

Bu nedenle öğretmen yetiştirme konusu, yerli ve millî bir devlet politikası olarak ele alınırsa hükümet ya da bakan değişikliği eğitim sürecini çok etkilemez. Nitekim ülkemizde Millî Eğitim Bakanlarımızın Bakanlıkta kalma ortalaması üç yılın altında olması sebebiyle kendi politikalarını uygulamaya zamanları kalmayabiliyor. Gelen bakanlar, yerli ve milli politikalarının uygulanmasına nezaret etmeli, devletin belirlediği politikaları uygulamak birinci amacı olmalıdır.

Hepimiz Finlandiya’daki kalkınmanın (ya da ülkenin kalkınmasının) bir öğretmen ve öğretmenler grubunun gayretinin ideal bir şekilde anlatıldığı “Beyaz Zambaklar Ülkesinde” adlı kitabı okumuşuzdur. Ülkemizde de bir milyon iki yüz bin atanmaktan ziyade adanmış öğretmenlerle çocuklarımızın idealist ve doğru bir şekilde yetiştirilmesi sağlanabilir.

25 Eylül 2023

Twitter:@Altinsoy64

­­­­­­­­­­­­­­­­­——————————————————————————

Bu makale, Mart 2022 de röportaj olarak yayınlanan yazımın önemine binaen yeniden, güncellenmiş ve özetlenmiş halidir.

#
Yorumlar (0)
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.