ALACA ÇORAP
Mutlulukla kederin, huzurla endişenin, kahkahayla gözyaşının, aşikârla gizemin bir arada bulunduğu şeyin adı “hayat” değil mi?..
Hatice Başkapan
haticebaskapan@hotmail.com -Ömrün pencere önüne oturdum bugün. Haticeler gördüm renk renk, ton ton… Gülen Hatice, ağlayan Hatice, çalışkan, başarılı başarısız, kalabalık ve yalnız Hatice; yetişkin ama en çok çocuk Hatice… Sonra, küçüklüğümde anacığımın ördüğü çoraplar geldi aklıma. Yırtılmış naylon çorapları itina ile söker, birkaç katı birleştirerek ipliği kalınlaştırır, sonra da yeni çoraplar örmeye başlardı pamuk anacığım. Aynı tonda yırtık çorap bulmak her zaman mümkün olmadığından farklı renkteki iplikleri birleştirirdi. Onlardan ördüğü çoraplar da alaca olurdu hâliyle. Siyahla beyazın, griyle morun -mor, kahverenginin adıdır bizim oralarda- bazen lacivertin iç içe geçtiğini görürdüm. Şimdi bakıyorum da ne kadar da “hayat”a benziyormuş o çoraplar. Anacığım çorap değil hayat örüyormuş bize… Değil mi ki hayatın da iç içe geçmiş onlarca rengi var? Mutlulukla kederin, huzurla endişenin, kahkahayla gözyaşının, aşikârla gizemin bir arada bulunduğu şeyin adı “hayat” değil mi?..
Sahi kaç katmanlı bu ömür çorabı? Kaç mevsimin tanığı, kaç güneşin yanığı, kaç rüzgâra direndi, kaç tipide delindi, kaç çamurda kirlendi, kaç yağmurda dans etti?.. Doya doya nefeslenebildi mi, gün görüp de sefasını sürdü mü?.. Kakmalı ceviz sandıklarına kaldırılıp naftalinle beslenen kıymetli çoraplardan değil bu besbelli. İnişe de yokuşa da sefaya da cefaya da talimli.
Ve zamanın mağlubu ömür. Kaç seneyi devirirse devirsin bir göz açıp kapama mesafesi. Sayısız ses dolu içi. Sanırım hangi seslere kulak kabarttığımız, hangi sesleri duymadığımız önemli. Bunlar belirliyor bu yolculuğun kaderini. Düşünün hadi, neleri dinleyip nelere kulak tıkadınız. Kaç çocuğun kahkahası şenlendirdi gönlünüzü, kaç yavrucak iniltisi sizi insan eyledi, kaç kuşun kanat sesi mutluluğa yol oldu, kaç kelebek elinizde usul usul uyudu?.. Ya turnalar?.. Gurbetiniz onlarla mı azaldı, yavuklunuz onlarla mı selam saldı? Duydunuz mu karın, baharın, börtü böceğin sesini, duydunuz mu bunları yok etmeye yeminli bomba şimşeklerini?..
Ömrün pencere önüne oturdum bugün. Kapattım gözlerimi, gönlümle baktım: Bir çocuk, yok yok binlerce çocuk melek olup göğe ağdı. Bir solucan toprağın bağrını araladı, bir nine torununa masal anlattı, bir canavar dünyayı kana buladı, bir hemşire yaralara em yaptı, bir öğretmen memleketi sırtlandı, bir anne oğluna ağıtlar yaktı, bir evlat anasını evinden attı…
Bu ömür denen şey şahit olmak mı güzele ve çirkine, doğurmak mı güzeli ve çirkini?.. Yol mu yolculuk mu, ak mı karamı, düz mü yokuş mu?... Ömür denen bu şey çok yüzlü, çok renkli belli ki. Ömrüm, ömrümüz alaca çorap gibi, eskiden bozma yeni…