OLMAMIŞ İNSAN
Yalnızız, yapayalnızız bir sürü ilah(!) arasında. Olmamış insan kaynıyor sağımız solumuz. İnadına “insan” arıyoruz olmamışlar pazarında.
Hatice Başkapan
haticebaskapan@hotmail.com -Pek çok şey tanımlanıp sınırlandırılır. Peki ya “insan”?.. İnsanı tanımlayabilir miyiz? Sözlüklerdeki tariflerden bahsetmediğimi anlıyorsunuz elbette. Orada tarif edilen her şey belli bir çerçeve içine alınmış olur aslında çünkü tanımlamak sınırlamaktır biraz. Bu tanımlardan taşan, aslında tanımlanamaz olan insanın bugünlerdeki çırpınışlarına, boğulmalarına, yanmalarına, biraz da vurdumduymazlıklarına bakıyorum. Hani sonsuzluğun biraz kemik, biraz et hâli olmasına rağmen sonluluğu yaşayan, bazen acı duyan bazen de başkasının acısına sağır olan varlığa… Sağır olmayanların ızdıraptan iki büklüm kalışlarına…
Yangın haberleri ile sarsıldığımız günlerdeyiz. Aklımızdaki sorulara cevap bulamadığımız, bu da mı oldu diye hayrette kaldığımız, sadece güçlünün haklı sayıldığı garip zamanlarda... Yalnızız, yapayalnızız bir sürü ilah(!) arasında. Olmamış insan kaynıyor sağımız solumuz. İnadına “insan” arıyoruz olmamışlar pazarında.
Onlarca insanın boğularak, yanarak hayatını kaybettiği gün, facianın yanı başında kayak keyfine(!) devam edenler olduğu haberi ezdi yüreğimi. Hani başkalarının acısını duyabildiğimiz kadar insandık?.. Yoksa insan mı değildik? Aklıma halkı Müslüman olmayan coğrafyalarda yaşanan felaketlere imanı kavi(!) insanımızın verdiği tepkiler geldi: “İyi olmuş, oh olsun!” Böyle söyleyince daha bir Müslüman oluyoruz galiba! Orada sadece bir mazlum bile olsa bir çocuk, bir böcek bu “Oh olsun!”un vebali nasıl verilir sahi? Tıpkı onların bu sakat rahatlamaları gibi gördük ki bazı insanlarımızın da sakat keyifleri varmış. İnsanımızın anlam veremediğim, kendisine yakıştıramadığım bu davranışları bana olmamış/kal meyveleri hatırlattı. Bizde meyvelerin olgunlaşmamış, ısırılınca ağızda kötü bir etki bırakan hâli için kal ya da ham ifadeleri kullanılır. Ancak meyvenin olmamışı insanın olmamışının yanında o kadar tatlı ve masum kalıyor ki... Çünkü onunki süre meselesi, insanınki seçim!..
Kötüyü, kötü olmayı seçmek… Başkalarının acılarını umursamamak, “insan” kavramıyla ne kadar örtüşüyor siz karar verin. Hele hele başkalarının acılarından mutluluk duymak, zannediyorum asıl felaket budur. İnsanlığını kaybetmiş insanlar güruhu size de korkunç görünmüyor mu?
Gündüz vakti elinde fenerle dolaşarak “adam” aradığını söyleyen Diyojen’i hatırlıyorum bunları düşününce. Yollara çıkıp “insan” aramalı, diyorum kendi kendime. İnsan aramaya, insan olmakla başlamalı… Sonraki sorumluluğumuz insan yetiştirmek. Dünyanın neresinde olursa olsun yaşanan bir acıda vicdanı sızlayan insanlar yetiştirebilmek…
Çiçeği canlı diye koparamayan Yunus’u anlatabilmek çocuklara, yoldaş eylemek onları İbrahim’in ateşine su taşıyan karıncaya… İşte o zaman insanlar kallıktan/olmamışlıktan kurtulup olgunlaşacaktır.
Merhamet ve sağduyuyla…