RUHUMUZA AĞIT
Benim korkum başka, benim korkum derin; benim soluğumu kesen soğuk sıcaklıkölçerin gösterdiği, eksi bilmem kaçlar değil…
Hatice Başkapan
haticebaskapan@hotmail.com -Soğuğun soluk aldırmadığı bir memlekette yazıyorum bu satırları. Gözümü perdeleyen sis gönlümün göğünü karartıyor sanki. Yine de ışığa olan inancımı yitirmiyorum. Saçaklardan sarkan buzlar ufkumun önünü kesiyor; düşüncem, hayalim, hedefim küçülüyor; aldırmıyorum. Bu soğuğun, bu buzun, bu sisin içinde insan telaşları dikkatimi çekiyor ve bakıyorum. Koşan, yorulan, düşen, yürüyemeyen insanların bir şeylere yetişme çabaları… Donuk çehreler şehre benziyor. Ama ben bundan korkmuyorum. Benim korkum başka, benim korkum derin; benim soluğumu kesen soğuk sıcaklıkölçerin gösterdiği, eksi bilmem kaçlar değil…
Ben geliri güzele, parayı estetiğe, betonu doğaya, çıkarı dostluğa, sanalı gerçeğe tercih edenlerden korkuyorum. Yeşile açılan savaşın kazanılmasından korkuyorum. Hapsolduğumuz evler gibi ruhlarımızın da betonlaşmasından korkuyorum. İnsan doğup insan kalamayan yanlarımızdan, duygudaşlığın gönlümüze yabancılaşmasından korkuyorum…
İnsan suya benziyor biraz. O da su gibi, bulunduğu yerin, temas ettiği şeylerin hususiyetine bürünüyor bir süre sonra. Gösterişli semtlerde, gösterişli binalar içinde kalbinin renkleri gitgide soluklaşıyor mesela. Süsü özünün önüne geçiyor. Soğuyor, katılaşıyor, taşlaşıyor. Bunca kalabalıkta insan, rastlayamıyor insana…
Biraz daha para kazanmak hırsıyla ruhsuzlaştırılıyor ya şehrimiz, yuva olmaktan çıkarılıp beton yığınlarına döndürülüyor ya evlerimiz bizler de tam olarak öyleyiz. Bizim de bedenlerimiz ruhsuzlaşıyor günden güne, biz de insan yanımızı yitirip iskelete dönüyoruz. Bulunduğumuz yere benziyoruz gitgide…
Bahçelerimizde binbir renkli çiçekler yetiştirmiyoruz artık, bahçesiz duvarlar büyütüyoruz sıra sıra. Baharlarımız renksiz, belirsiz. Nasıl da alıştık ağaçsız sokaklara… Korkuyorum çünkü isyan etmiyor gönlümüz bütün bu olanlara!
Penceresiz, ışıksız ruhumuzun evleri de. Göğü yok bu evlerin; ayı, yıldızı, güneşi yok. Değmiyor ayağımız yeşilin huzuruna, salınmıyor uçurtmamız mavinin sonsuzluğunda. Hep soğuk, hep karanlık içreyiz! Üşüyorum…