NEZAKET DARAĞACINDA
Görünen o ki, bu çağ kalabalık ama insansız çağ, insanlık fukarası çağ, yas, zulüm, ölüm çağı bu çağ!..
Hatice Başkapan
haticebaskapan@hotmail.com -Sezai Bey, Diriliş Neslinin Amentüsü’nde “Geldik, çağı gördük ve ürperdik.” diyor. Pek çoğumuzun Karakoç’la hemfikir olduğumuzu düşünüyorum. Bazen gördüğümüz, işittiğimiz; bazen de göremediğimiz, işitemediğimiz şeylerin bizi ürpertiye düşürdüğü bir çağ bu. Yapay zekâdan, uzaydan, bilimden, robotlardan çokça bahsedilen, insani olan şeylerin silikleştiği bir çağ… Siz bu çağa ister Uzay Çağı deyin ister Bilim Çağı… Görünen o ki, bu çağ kalabalık ama insansız çağ, insanlık fukarası çağ, yas, zulüm, ölüm çağı bu çağ!..
Kalabalıklaştıkça insansızlaşan bu çağın sorunlarından biri de nezaketsizlik! Sizin de dikkatinizi çekmiyor mu her yanıyla kaba olan, zarafetten, incelikten yoksun tavırlar; birbirini kanks (Gül goncası ağızlara bir türlü oturtamadığım “kanka”yı bile aratıyor.) diye çağıran hanım kızlar, küçük beyler; insanlar içinde sakız çiğnemenin nahoşluğunu umursamayanlar; dobralık adı altında her türlü sözü söylemekten çekinmeyenler; ille de gençler, gençlerimiz?..
Belediye otobüsünde, dolmuşta yahut sokak ortasında gençlerin konuşmasına denk geliyorum sık sık. Her cümlelerinin hatta her kelimelerinin arasına sokuşturdukları küfürleri bağlaç ya da noktalama işareti mi sanıyorlar, böyle konuşmayı adam olmakla mı özdeşleştiriyorlar bilmiyorum ama bu tür konuşmaların çevrede nasıl bir etki yarattığını da zerrece umursamadan sözüm ona sohbet ettiklerini düşünebiliyorlar! Ya uyarıldıklarında dikleşmeleri!..
Dil terbiyesinden haberi olmayan, olsa da bunu umursamayan çocuklarımıza davranışlarda ölçülü olmayı nasıl öğretebiliriz ki?
Vapura binmek için birbirlerine “Siz buyurunuz.” “Aman efendim, istirham ederim, siz önden geçiniz!” diye diye sıra verip vapurun kalkışını geciktirecek kadar saygılı, kibar ataların dolmuşa itiş kakış binen, yer kapmaya çalışan, topluluk içerisinde nasıl oturulup kalkılacağını, nasıl konuşulacağını bilmeyen torunları ne ara türedi sahi?
Üslubu kaba, zevki kaba, moda denilen kıyafeti bile kaba bu çağ, Taş Devri’ni hatırlatmıyor mu size de? Başımıza düştükçe canımızı alan, kültürel bağlarımızı koparan bu büyük kayalardan kurtulmak için bir an önce yontma devrine geçmemiz gerekmiyor mu? Güzele, estetiğe yabancı kalpler yontulup “gönül” denilen öz açığa çıkartılmalı değil midir? Öyle zannediyorum ki “güzel” kavramının hakiki anlamı bu şekilde dirilecek, “estetik”ten zevk alan bireyler bu şekilde yetişecek ve nezaket darağacından ancak bu şekilde kurtarılabilecektir.