16 Şubat 2023 - Perşembe

1999’dan 2023’e Depremi yaşamak, depremle yaşamak!

Maraş depremi milletimizde şiddetiyle mütenasip bir karşılık buldu: Ma’şeri şuur ayağa kalktı. Milletimizin zor zamanlarda birlik olmayı, her şeye rağmen başardığını bir daha gördük.

Yazar - D. Mehmet Doğan
Okuma Süresi: 7 dk.
362 okunma
D. Mehmet Doğan

D. Mehmet Doğan

-
Google News
Maraş depremi milletimizde şiddetiyle mütenasip bir karşılık buldu: Ma’şeri şuur ayağa kalktı. Milletimizin zor zamanlarda birlik olmayı, her şeye rağmen başardığını bir daha gördük.

 Ma’şeri vicdan, bozgunculuk maksatlı çıkışları hiçe saydı. Enkaz altından canlı insan çıkarma ümidi, azalarak devam ediyor, fakat sona yaklaşılıyor. Bundan sonra enkaz kaldırma faaliyeti hızlanacak.

Zelzele tabiî bir âfettir. Hiçbir kimse, hiçbir otorite önüne geçemez. “Deprem kader değildir” demek akılla mantıkla bağdaşmaz. Ancak depreme karşı, hasar azaltıcı tedbirler alınabilir. Bunun başında deprem bölgelerinde şehirleşmeden kaçınmak gelir. Fay hatları üzerinde büyük tahribata maruz kalan şehirlerimiz yeniden inşa edilirken, bu dikkate alınarak şehir farklı ve güvenli bir bölgede kurulabilir. Tarihî şehir ayakta kaldığı haliyle korunabilir. Bu durumda dahi, depreme dayanıklı yapılar inşa etmek, bunun için gereken tedbirleri ihmal etmemek icab ediyor.

            Zelzele unutuluyor, deprem hatırlatıyor!

Türkiye’nin zelzele geçmişi, bu ülkenin birçok şehrinin ciddi sarsıntılar geçirdiğini ortaya koyuyor. Bu da köklü, kalıcı tedbir almayı mecburiyet haline getiriyor. Fakat her zelzeleden sonra bir unutuş veya umursamazlık devresine giriliyor, ta ki yeni bir depreme kadar.

Dünyadaki depremlerin beşte biri bu coğrafyada ortaya çıkmış. Akdeniz-Alp-Himalaya deprem kuşağında bulunan Anadolu’nun % 93’ünün deprem sahası içinde yer aldığı söyleniyor. Bu durumda nüfusun büyük bir kısmı depremden etkileniyor. En fazla tehlikeli bölgeler coğrafyamızın % 44’ünü, nüfusunun % 66’sını kapsıyor. En büyük tehlikeye maruz bölgeler, Bolu, Amasya, Tokat, Erzincan hattı ile Hatay’dan başlayarak Malatya, Bingöl üzerinden Erzurum’a doğru uzanan bir şerit ve Batı Anadolu’da doğu-batı yönünde akan nehirlerin havzası. Ancak güneydoğu Anadolu, Ankara, Konya, İçel ve Karadeniz kıyıları deprem sahası dışında imiş…

1900-2012 yılları arasında Türkiye’de 225 büyük deprem meydana gelmiş, 86 bin 644 kişi hayatını kaybetmiş; 566 bin yıkık ve ağır hasarlı bina tespit edilmiş. 20’inci yüzyılda dünyadaki 31 büyük depremden ikisi Türkiye’de vuku bulmuş…

Son yıllarda vuku bulan Van, Elazığ, Malatya depremleri çok büyük depremler arasında sayılmıyor. En yakın büyük deprem Adapazarı-İzmit depremi.

Devleti hazırlıksız yakalayan deprem: 1999 zelzelesi!

1939’dan beri çok büyük deprem görmeyen Türkiye 1999 ağustosunda Adapazarı-İzmit bölgesinden sarsıldı. Gölcük, Yalova, hatta İstanbul’un bazı bölgeleri etkilendi. 18 bin kişinin hayatını kaybetti.

Bu deprem için söylenecek ilk söz şu: Devlet bu depreme hazırlıksız yakalandı. Merkezî hükümet bir süre bölge ile irtibat kuramadı, kurtarma ekipleri ve yardımlar bölgeye ulaştırılamadı... Adapazarı, Yalova ve Gölcük’te ilk üç gün tam bir başıboşluk ve belirsizlik yaşandı, devletin varlığı tartışılır hale geldi... Bunu o zamanın bakanlarından Yaşar Okuyan söylüyor. 17 Ağustosta saat 02.58’de meydana gelen deprem iletişim sistemini çökertti, telefonlar çalışmadı. Devlet haberleşmeyi telsizlerle yapmaya mecbur kaldı. Depremin merkez üssünü tesbitte bile güçlük çekildi. Yaşar Okuyan "Bizler Başbakanlığa depremden bir buçuk saat sonra geldik" diyor. Başbakanlıkta saat 4 buçukta, âcil durum merkezi kuruluyor. Milli Güvenlik Kurulu Kriz Merkezi saat 6’da çalışmaya başlıyor…En vahimi, depremden dönemin başbakanı Başbakan Bülent Ecevit haberdar edilmiyor…Cumhurbaşkanı ertesi sabah 07.30’dan itibaren bölgeyle bağlantı kurabiliyor. Âfet bölgesindeki bakanlarına zamanın başbakanı Bülent Ecevit medya aracılığı ile haber ulaştırabiliyor…

Köklü yardım kurumlarından Kızılay gerekli müdahaleyi yapamıyor, bilhassa deprem bölgesine gönderdiği çadırların büyük bölümünün kullanılamaz durumda olduğu ortaya çıkıyor. Basın, İstanbul’a yakın bir bölgede deprem olduğu için, devlet kurumlarından ve yetkililerden önce bölgeye gidiyor. Basın yayın kurumları depremle ilgili bilgiler yanında, ihtiyaç duyulan malzemeler hususunda yetkililere yardımcı oluyor, hatta yardım konusunda hangi kurumlara başvurulması gerektiğini, bu kurumların adres ve telefonlarını da vererek destek oluyor.

Üçüncü gün Sivil Savunma Genel Müdürlüğü’nün iki arama kurtarma ekibi, daha sonra da başka bazı kurumların arama-kurtarma ekipleri, bölgeye ulaşıyor. TÜPRAŞ Rafinerisinde yangın çıkıyor. Hükümet, milletlerarası camiadan, Kızılay, Kızılhaç ve Kızılay Dernekleri Federasyonundan yardım istiyor. Kurtarma faaliyetleri koordine edilemiyor, mahalli gönüllü gruplar ve askeri birlikler arama kurtarma faaliyetlerini yürütmeye çalışıyor. Bu depremde bir gönüllü kuruluş öne çıkıyor: AKUT. Bu dernek deprem bölgesinde yetiştirilmiş ekipleriyle, 150 gönüllüsü ile çalışarak 200’ün üzerinde insanın hayatını kurtarıyor.

Askeriye neden hemen müdahele etmedi?

1999 depreminde askeri birlikler EMASYA protokolüne göre, deprem bölgelerinde güvenlik ve kurtarma maksatlı müdahale ediyor. Fakat yeterince yetişmiş personel yok. Daha sonraki yıllarda askere geniş müdahale imkanı veren bu protokol iptal ediliyor, yetersiz kalan sivil savunma sistemi yerine Âfet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD) kuruluyor. Böylce 2009’da çıkarılan bir kanunla konuyla ilgili üst seviyede ve birinci derecede bir kuruma vücut veriliyor. Bu depreme ilk müdahale böylece bu kurum tarafından yapılıyor. Fakat deprem 10 vilayet ve 50 kazaya yaygın olduğundan ilk müdahale yetersiz kalıyor. Daha sonra sivil kurumlar ve askeri birlikler de depreme müdahil oluyorlar. Yurt dışından çok sayıda kurtarma ekibi geliyor.

Depremi yaşadık, şimdi depremle yaşamayı becermeliyiz

Tarihimizin belki de en büyük depremini yaşadık. Şimdi bir türlü beceremediğimiz depremle yaşamayı başarmakta sıra. Aslında bu hususta bir hayli adım atılmış durumda. En başta AFAD’ın teşkilatlanması köklü çözüm için başlangıç. Konuyla ilgili gönüllü kuruluşlarda da bir hayli artış var, bu yüzden 1999 depreminde olduğu gibi tek başına AKUT öne çıkamıyor. Kızılay 1999’daki gibi değil, onlar da sahada.

Son yıllarda yaşanan Van, Elazığ, Malatya depremlerinden sonra buralarda binlerce, onbinlerce mesken devlet tarafından inşa edildi. Bu yapılaşmalarda hem zemin dikkate alınıyor, hem de deprem şartlarına uygun inşaatlar yapılıyor. Bugüne kadar TOKİ’yi çok eleştirdik, fakat bugün bu kurumun hakkını da teslim etmek gerekiyor. Bu büyük depremde yıkılan TOKİ binası yokmuş.

Deprem enkazı kaldırıldıktan sonra muazzam bir inşaat faaliyetine girişileceği anlaşılıyor. Maraş merkezli depremi unutmayacağız, fakat asıl deprem sonrası ortaya koyacağımız eserler unutulmaz olmalı. Bu inşaa faaliyetinin yeni şehir kurma konusunda güçlü bir hamleye vesile olmasını temenni ediyoruz.

 

#
Yorumlar (0)
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.