Yusuf Kotan edebiyatta 40.yılında M. Hanefi ile konuştu

Bana, edebiyatla iç içe geçen 40.yılımda bu imkâ­nı verdiğiniz için teşekkür ediyorum.

Kültür Yayın: 18 Şubat 2023 - Cumartesi - Güncelleme: 18.02.2023 04:24:00
Editör - erzurummedya
Okuma Süresi: 11 dk.
19654 okunma
Google News

Efendim, dünya yaklaşık bir yıldır, inanılmaz olaylara sahne oluyor. Savaşlar, kıtlıklar, kuraklıklar derken 2020 yılının hemen başlarında görülen Covid-19 salgını, bütün dünyayı etkisi altına aldı ve yüz binlerce insan ya hayatını kaybetti ya da bu salgın dolayısıyla ciddi şekilde manevi yara aldı. Bu dönem, insanoğlunun acizliğini ve çaresizli­ğini bütün çıplaklığıyla ortaya koydu. Küçük bir virüsün, dünyayı baştanbaşa etkisi altına alması, sadece sağlık sek­törünü değil, ekonomiyi, kültürü, sanatı, edebiyatı ve daha nice alanı da olumsuz şekilde etkiledi. Bu salgın dönemi, ne zaman sona erer, onu henüz kimse bilmiyor. Ama bil­diğimiz bir şey var ki artık insanlar, bu döneme bir şekilde ayak uydurdu ve bu durumla yaşamayı da istemeden de olsa kabul eder oldu.

Hüma dergisinin bu sayısında sizinle “Genç Şairler” üzerine biraz sohbet etmek istiyoruz. Çünkü gençlik yılla­rınızdan itibaren şiirler yazdınız ve yazılar kaleme aldınız. O zaman soruma şöyle başlamak istiyorum.

 

Yazma merakınız nasıl başladı?

Yazmak bir merak değil ben de. Yani merak olarak başlamadı. Kendimi, yazar­ken buldum. Daha ilkokul okuyan bir çocuk, elinde kalem, o zamanlar öyle kolay kolay alamadığımız defter ve kâğıtlar arasında didiniyordu. Eğer bir şalter gerekiyorsa yazma serüve­nime bu aklıma geliyor.

Niye, nasıl yazmaya başlamışım ki?

Senin sorunu görün­ce epey düşündüm bunun üzerinde. Bu, sadece bana ait bir şey mi, bütün şair ve yazarlar içinde mi geçerli? Onları bilemem tabi ama şu son yirmi yılda öyle tu­haf yazarlar, şairler türedi ki; onlar kesin meraktan yazıyorlardır.

Yani bak işte; edebiyat­ta, şiirde 40.yılımı yaşıyo­rum ama 40 cevap verebi­lirim bu soruya.

İlk şiirinizi ne za­man yazdınız ve bu şiir, ilk olarak nerede ya­yımlandı? Biraz geçmişe gidelim ve o günkü duy­gularınızı bizimle pay­laşmanızı isteyelim.

İlk şiirimi ne zaman yazdım? Vay be diyorum geriye dönüp bakınca. Yu­suf kardeşim, üzerinden tam 45 koca yıl geçmiş. İlkokul beşinci sınıf öğ­retmenimin “Erzurum’un kurtuluş günü olan 12 Mart konulu kim şiir yazacak?” demesiyle yazmışım o aca­yip şeyleri.

Öyle tabi… O ve onu takip eden birçok çalışma gibi çok uzun yıllar sonra yazdıklarımın şiir olmadı­ğını anladığımda birçoğu zaten kaybolup gitmiş­ti, kaydettiklerimi de ben kaybettim. Demem o ki, o yazdığım şey şiir olmasa da benim şiire ilk adımım oldu.

İlk şiir kitabınızı 1997 yılında “Bir Bar­dak Suda Kurulan Ha­yal” ismiyle çıkardınız. Neler hissettiniz, hangi duyguları yaşadınız? Özellikle de şiir yazan genç şairlerimiz için bu soru önemli. Neler pay­laşmak istersiniz.

Evet! İlk şiir kitabım 1997 yılında “Bir Bardak Suda Kurulan Hayal” oldu. O yıllarda Türkiye’de çok güzel edebiyat, sanat dergileri çıkardı. Sağda da solda da… Kırağı’da bunlardan biriydi.

Kırağı’nın Genel Yayın Yönetmeni sevgili dostum Tayyip Atmaca bir proje ile derginin yanılmıyorsam 11 şairinin şiir kitaplarını peş peşe yayımladı. Hem de 1 kuruş para almadan. Her kitabın ayrı bir rengi var­dı, hatta yazıları dâhi farklı basılmıştı. Ne güzel yıllardı onlar anlatamam.

Bana yaşattığı duyguyu anlamanın en kolay cevabı şu; 24 yıl olmuş hâlâ kitap peşinde koşuyorum…

Bildiğimiz kadarıyla yalnızca şiir değil, ro­man, deneme, derleme türlerinde de eserleriniz oldu. Ama sizi, daha çok şiirle biliyoruz. Bu­nun sebebi nedir? Neden özellikle de şiir türüne yöneldiniz?

Yani, ben kendimi hep şiir ile iç içe buldum. Şiir, bir ara hayatı anlama bi­çimim oldu. Etrafımda ki dostlarım şairler oldu, ki­taplığımın gözdeleri şiir ki­tapları oldu, sevdiklerime şiirle seslendim, sabahlara kadar mısralar yazdım, sildim; kalemi kaldırıp du­vara çarptım. Yeryüzünü şairlerin dili ile düzeltebi­leceğimize bile inandım.

Türküleri, sözleri ile sevdim. Şiirle baktım ha­yata; gözlerim şiirle doldu, anama sarılırken, babamın arkasından ağlarken dilim­de şiir oldu.

Şiir, aslında yazılmaz; söylenir. Bir ucundan bir ucuna söyleyip dolandım coğrafyamızı..

Diğerleri, yani nesir olanlar; aslında okuyanlar bilir onlarda da şiir var. Yapabileceğimi görmek is­tedim biraz.

Size göre şair kim­dir? Şiir yazan herke­se şair diyebilir miyiz? Daha doğrusu şairlik bir Allah vergisi midir yoksa sonradan mı ka­zanılır? Neler söylemek istersiniz.

Ah Yusuf Kardeşim! Şair kim bilmiyorum işin doğrusu. Ama şiir yazan herkes şairdir elbette. Yani öyle diyorlar… Nü­fusu kadar ‘şairi’ olan bir memlekette şair tanımı yapmak zor iş değil mi Azizim?

Adam, eline bir metin almış; pespaye bir metin hem de, çıkmış panayır meydanına okuyor. Salya sümük karışmış, boğum­lu bir tonlama, ya da han­çeresine yırtarcasına. Al­kışlar gırla… Şimdi kal­kıp buna şair değil dersen linç ederler değil mi?

“Şair olunmaz, şair doğulur” diye klasik bir cümle var. Ya da işte şi­irin ilk mısraı Allah’tan sonrası şairdendir gibi benzetmeler. Böyle üst üste onlarca bakış açısı, anlayışı örnek verebiliriz bu soruya.

Lakin ben 45 yıldır şi­irle uğraşmış biri olarak şunu söylemeden geçme­yeyim. Şair, kendini bi­lendir; şiir Rabbini giden bir metindir. Diğeri laf-i güzaftır.

Biraz daha derine inmek istiyorum. Bir şair olarak devamlı ya­zanlardan mısınız yok­sa yazarken dertlenen­lerden misiniz?

Devamlı yazmayı bı­rakalı yıllar oldu. Ortala­ma 10 yılda bir şiir kitabı yayımlamışım. Şu sıralar tamamlaya gayret ettiğim kitapla (nasip olur çıkarsa) dört olacak ve sanırım ar­tık tamam olacak.

Peki, şiiriniz hangi kaynaklardan beslenir? Hangi isimler sizi etki­ledi? Etkilemeye devam eden şairler var mı?

Benim temsil ettiğim nesil, kafası karmakarışık bir nesil. Öyle şeyler yaşa­dık ki; anlatmaya zaman bulamadan birer birer terk-i dünya ediyoruz.

Şiirim elbette ki ken­di coğrafyam başta olmak üzere, yeryüzünde ki acı­lardan; aşklardan; yer ile gök arasında ki donan­mışlıktan beslendi. Kendi medeniyetimin kaynakla­rından en evvele beslendi. Erzurum’un Sanayi Mahal­lesi’ndeki 7 çocuklu inşaat ustasının yaşadıklarından tut, Afrika’nın orta yerinde derisinin renginden dolayı bıçaklanan güzel insandan beslendi.

Vahşi uygarlığını kan, gözyaşı, acı üzerine inşa eden yenidünyanın kuru­cu ve yok edicilerinin yer­yüzüne yaptıklarından ve yapacaklarından beslendi beslenmeye devam ediyor.

İşte bütün bu açı açık­lığında yaşadıklarıma ba­kınca o yüzden kafamız karışık diyorum.

İlk gençlik yıllarımda okuduğum her şairden et­kileniyordum. Arayışım vardı çünkü. Yıllar ilerle­dikçe kendi şiirimi kur­maya başladıkça onlardan uzaklaştım. Ne kadar etki­lendim? Türk şiirinin bir­çok büyük isminin Fransız şiirinden, İngiliz şiirinden ve diğerlerinden etkilendi­ği kadar etkilenmediğimi rahatça söyleyebilirim.

Bir tane isim var; keşke etkilenseydim diye önem­sediğim; Sezai Karakoç

Uzun yıllardan beri gençlerle birliktesiniz. Onlarca genç, elinizde yetişti ve yetişmeye de devam ediyor. “Gençlik” deyince neler söylemek istersiniz?

Gençlik dediğinde ken­di büyük kaybım aklıma geliyor tabi. (Gülüşüyoruz) Sonra şimdi ile karşılaştı­rıyorum; bunların imkân­ları bizde bizim enerjimiz bunlarda olsaydı dünyanın akışı değişirdi diye düşü­nüyorum.

Gençler kapınızı çal­dığında yani eserlerini sizinle paylaşmak iste­diğinde veya fikrinizi almak istedikleri zaman kendinizi nasıl hissedi­yorsunuz?

Yani bu gençler artık el ayak göçürmeye başla­dılar üzülerek seyrediyo­rum. Çünkü bilen, tecrü­beli olan birilerine ihtiyaç duymuyorlar. Hatta iş öyle bir otomasyona bağlanmış ki; internetten bin şiir ara­sından elli altmış şiir seçip üzerinde biraz oynayarak, “bin liraya kitabınızı ya­yınlıyoruz” diye yırtınan tüccarlar tarafından da baskısı yapılıp şairler ara­sına katılan o kadar çok kitap sahibi var ki…

Durum böyle olanca da eserlerini gerçekten bizim­le paylaşmak isteyenlerin sayısı gittikçe azalıyor.

Peki, şiire ilgi duyan genç şairlere yönelik tavsiyeleriniz nelerdir?

Şiire ilgi duymak şiir yazmayı gerektirmez. Şair olmak istiyorum demekle de şair olunmaz; bana mi­zahi bir durum gibi geliyor bu. Şiir, bütün sanatların üstündedir. Önündedir…

Ha şunu soruyorsan söyleyeyim; şiir mayası olan gençlere tavsiyeniz ne?

Bunun cevabı çok uzun tabi. Kısaca şunları söyle­yebilirim. Bol bol okuma­lar yapsınlar. Kendi mede­niyetlerinden başlayarak; batıyı, doğuyu iyice öğ­rensinler. Şiir değil şairleri okusunlar. En önemlisi tabi, çal­masınlar. Bu, yakın bir ge­lecekte şiirimizi öldürecek.

Peki, gençlere şura­dan başlayın, şunları okuyun dediğiniz bir lis­teniz var mı?

Liste olması taraftarı değilim aslında. Sadece şunu söyleyeyim; bir süre karma okumalar yaptıktan sonra mutlaka kendileri­ne seslenen bir alanı seçip oraya yoğunlaşsınlar. Oku­nacak çok kitap var ama o kadar ömür yok. Sonra da benim gibi oturup; şuna da bitireyim, bunu da bitire­yim telaşı ile aşure yapar­lar. (Yine gülüşüyoruz)

Özetle şunu demek isti­yorum; şu klasik yaklaşım var ya; “Okunması gere­ken 100 roman, 100 şair, 100 klasik” falan. Bunlara sakın takılmasınlar. Kendi klasikleri, kendi romanları, şairleri yani kendi kitap lis­teleri olsun.

Yani kendileri olsunlar.

Hocam son olarak şunu sormak istiyorum. Hüma dergisinin oku­yucularına bir mesajı­nız olacak mı?

Hüma dergisi, büyük umutlarla değil ama tatlı umutlarla başladı yayım hayatına. İlk sayıda ki se­nin heyecanını hatırlıyo­rum mesela… Güzeldi, ha­yat doluydu.

Dergicilik zordu, bu in­ternet dünyası ile neredey­se yaşatılamaz hale geldi.

Yürümesi gerek ama insanların daha önemli işleri var. Tik-Toklar, face­booklar, twitterler bilmem nelerde üç beş cümlelik böyük yazarlar var artık. Dergi, onların ihtiyaçları­na cevap vermiyor. Sadece aralardan cımbızladıkları cümlelere kendi ismini ya­zan tuhaf bir nesile malze­me oluyor sanki.

Her şeye rağmen Hü­ma’nın yükseklerde dolaş­tığına inananların olduğu­nu bilmek isteyerek onlara selam gönderiyorum.

Bana, edebiyatla iç içe geçen 40.yılımda bu imkâ­nı verdiğiniz için teşekkür ediyorum.

 

Yorumlar (0)
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.