|
|||
![]() |
Kalemin Kelâmı | ||
Abdulnasır KIMIŞOĞLU | |||
abdlnsr.kmsgl@gmail.com | |||
Kalem, kelâmı yazıyla muhafaza eden muhafızdır. Muhafız, muhafaza ettiğine ihanet etmediği sürece onu canı pahasına koruyandır. Kutsal görevdir. Çünkü “İki göz vardır ki cehennem ateşi onlara dokunmaz: Allah korkusundan ağlayan göz ve Allah yolunda nöbet tutarak uyanık halde sabahlayan göz” buyuran sevgili peygamber efendimizin bu hadisi şerifine kıyasla, kelâma muhafız olan kalemin nöbeti de hadisi şerifte göze atfedilen görev kadar mukaddestir. Kalemin muhafızlığını kutsal kılan bir diğer iddiamızda “kaleme ve yazdıklarına ant olsun” diye yeminle başlayan kalem suresinin ilk ayetidir. Yalnız şuna dikkat edilmelidir ki kalem, eğer ki “kelâm” yazabiliyorsa kutsaldır. Çünkü kelâm, mesnetsiz laf olmadığı gibi sözünde mütekâmil halidir. İşte bu yüzden kalemin, kelamı muhafaza edişi onun görevi, hizmeti ve gayesidir. Usulünü, üslubunu, hitabını ve şiarını buna göre oluşturabilmelidir. Vasıflarını bu değerler üzerine inşa edebilmelidir. Bu şekilde bir vasfa sahip olan kalem samimi, yapıcı, onarıcı, kolaylaştırıcı ve müjdeleyicidir. İlke ve ülkü sahibidir. Değerlerine hizmet ve muhafızlık hususunda kuyumcu terazisi gibi hassastır. Milli, manevi, ahlaki ve vicdani olduğu kadar şuur ve duruş sahibi de olmalıdır. İlkelerine tavizkâr davranmamalıdır. Yazdığına inanmalı ve inanmadığını da asla yazmamalıdır. Kullanmış olduğu dilin esnekliğini, estetiğini, dil bilgisini ve imkânlarını bilmelidir. Bu konuda da mümkün mertebe aksaklığa düşmemelidir. Kalem, saldırgan, şımarık ve ahlaksız olmamalıdır. İhtar yapabilir ama ithamkâr davranmamalıdır. Dozunu iyi ayarlayabilmeli ve hududunu da asla aşmamalıdır. Bilmelidir ki haddi bilen hakikati de bilir. Kalemin görevi de hakikate nefer olmaktır. Böyle bir neferin gözleri / mürekkebi anca cehennem ateşinden azattır. Kalem, rengini Sıbğatellah’tan ve sesini de Kelâmullah’tan alıp gönüllere inşirah bahşeden satırlar nakşedebildiği müddetçe ruha gıda, gönle şifa, göze basiret, fikre isabet ve zikre fazilet kaynağı olabilir. Hatta âlimin mürekkebi şehit kanından efdâl oluşu işte bu bağlamda açıklık kazanır. Çünkü ilmiyle ameldir diye iz bırakabilen âlimin mürekkebi, Allah Teâlâ’nın nazar ettiği bir izdir. Ve o izi bırakan kaleme ve yazdıklarına kasem edilir. Bu, Rabbimizin bizlere öğrettiği veya işaret ettiği hakikat kapısı yani ilim kapısıdır. İlme, ahlâka, fazilet ve hikmete müptela olan kalem, kendisini daima eksik gördüğü için yazdıkları onu şımartmaz ve eksikliğini görebildiği kadarıyla mütevazı olabilir. Çünkü ilim sahibi olan kalem, ego denen illetin, sesini keseceğini ve mürekkep rengini de bulandıracağını iyi bilir. Bundan dolayı da bu tür tuzaklara ve sahte gülücüklere meyletmez. Kalem, kendisini bulandıran ve saptıran her türlü kitap, matbuat ve neşriyattan uzak durmalıdır. Şunu iyi bilir ki her yazılı olan yayın okunmaz. Sadece kaliteli ve sağlıklı olan eserler dikkat ve rikkatle okunur. Zihne, bu şekilde bilgi sağlanmalıdır. Bu önemli bir husustur. Çünkü her türlü yazılı basın ve yayın, insanlığı yanıltan ve aldatan bilgiden uzak durmalıdır. Haliyle gerçek manada ilme ulaşım zorlaşmakta ve insanımızı haddinden fazla uğraştırmaktadır. Bu, insanlık suçu olduğu kadar ilme ulaşmada da engeldir. Bundan dolayı diyoruz ki kalem, her kitabı değil kaliteli olan eseri okumalıdır. İnsanoğlu, aşama aşama teknik ve ilme ulaşabilmişse bunu ilim ve bilim ehli olan kalemlere borçludur. Çünkü bu kalemler, ilim ve bilgi insanlığın yararına olsun diye uğraş vermişlerdir. İhtiras ve kibir bataklıklarında bocalamamışlardır. Her ne kadar istisnalar olsa da dünyalık ve şahsi menfaatler beklemeden ve istemeden bunu başarabilmişlerdir Netice itibariyle kalem, kelam edebiliyorsa bunu başarabilmek için bedeller ödemiştir. Çünkü kalemin kelâm edebilmesi bir başarının neticesidir. Bedel ödeyerek başarı elde edenler işin uzmanından icazet aldıkları içindir ki bu yolda söz hakkına sahiptirler. Burada ki söz hakkı da sözün tekâmül ettiği kelâm makamıdır. Böyle bir kalemin kelamı, günahkâra tövbe kapısını, talebeye ilim kapısını, dalâlette olana hak kapısını ve insanoğluna rahmet kapısını işaret eden dualı mürekkep izinin ta kendisidir. Medeniyet ihya ve inşa etme iddiasında olan her bir kalem, aynı zamanda tahayyülünü de zengin kılmak zorundadır. Çünkü biliyoruz ki her şey tahayyülle başlar, tefekkürle can bulur, tezekkürle şekillenir ve fiiliyatla yol alır. Seyir halinde olunan işte bu yol, sözün mütekâmil olduğu kelâm izini takiple, hak kapısına ulaştıran sıratı müstakim yoludur. Bu yolda kalemiyle pusatlananlara ne mutlu… |
|||
Etiketler: Kalemin, Kelâmı, |
|